Bahar, bir anda yeşillenen ağaçlar gibi hevesleri, sıcak karlar gibi düşen polenleriyle geldi. Epeydir almadığımız kokuları, unuttuğumuz sesleri getirdi. Doğanın iyi hazırlanmış bir orkestra gibi şehri dört bir yandan keyifle teslim aldığı bu zamanlar kimimize sevinç, kimimize yük oluyor oysa. Öyle ya, tıp literatüründe bahar depresyonu denen bir şey var. Belirtileri ise bahar neye benziyorsa tam tersi: Yorgunluk, halsizlik, isteksizlik, huzursuzluk, iştahsızlık…
Bilgi sahibi olmadığım tıbbi sebepleri bir kenara bırakıp, duygusal tarafından bakmak istiyorum bu meseleye. Etrafımdaki çoğu insan, duygusal gelgitleri için doktora görünmeyi gereksiz buluyor. Ya istediğimiz konuda Google’dan okuyabildiğimiz türlü açıklamalarla pek fazla şımardık, ya da gözle görülür bir sorunu olmadığı sürece çaresini başkasında bulamayacağına inanan bir grup insan var yeryüzünde. Başı ağrısa tomografiye koşanlarımızı bir kenara koyuyorum. Dermanının başkasında olduğuna inananlar için hayatın özel bir konforu var bence – ki hepimiz ciddi rahatsızlıklarda bu türden bir konfora ihtiyaç duyarız. Bir uzmanın teşhisi kafamızı netleştirir. Doğru tedavi, doğru olduğuna inanmışsak zaten kendiliğinden iyileştiricidir.
Peki ya doktoru, MR’ı, ilacı olmayan dertlerimiz? Ayarı kaçtığında, şalteri attığında kendine dönenler cumhuriyeti olarak nedir bizim çaremiz? Doğa orkestrası gece-gündüz iş başındayken, erikler büyür, böcekler koşuşturur, erguvanlar kızarırken, belki de bu türden dev bir icraatın büyüsü ağır geliyordur ruhumuza. ‘’Çalışkanlığın da bu kadarı fazla’’ diyordur bedenimiz. Aynı anda bunca şey olup biterken, sadece durmak ve sırtını bir ağaca yaslamak istiyordur zihnimiz.
Evet evet, çalışkanlık pek mühim, çok erdemli. Ama onu her an, her yere yanımızda götürmek zorunda değiliz. Listemizdeki her şeyi başarmak zorunda değiliz. Ne isek o olmak da yeterince güzel ve değerli. Elimizden geldiği kadar olmak. Elimizden geldiği kadarını yapmak. Bazen sadece bir ağaca yaslamak sırtımızı, baharın yaptıklarına hayran olmak için… Güzelliği yaşamak. Tek bir şeye başlayacaksak da güzel bir şeye başlamak.
Gerisini Şems-i Tebrizi söylesin:
Bir şey yap.
Güzel olsun.
Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor?
Güzel bir şey gör.
Veya, güzel bir şey yaz.
Beceremez misin?
Öyleyse güzel bir şeye başla.
Ama hep güzel olsun.
Çünkü her insan ölecek yaşta.
Geç kalmayasın…
*
Ege