Geçtiğimiz haftalarda Sade’yi temsilen birkaç radyo ve TV programına katıldım. Programcıların kaygısı elbette konuyu en uygulanabilir haliyle tanıtmak ve mümkün olan en geniş kitleye hitap etmekti. Tıpkı kitabı yazan bizler gibi, onlar da sadeleşme konusunu ilgi çekici hale getirmek hevesindeler. Ve ilk bakışta bu son derece güzel bir haber. Fakat biraz daha dikkatli bakınca, beklentiler yine gerçeğin önündeki en büyük engel.
‘’Peki ne yapalım? Bize bir liste verin. Bize bir yol gösterin. Deyin ki ‘önce bunu yapın, sonra onu, ama sakın ha sakın şunu yapmayın!’ Biz de böylece nasıl sadeleşeceğimizi şıp diye öğrenelim.’’ Aracıların mucize beklentisi, tüketicilerin talebine mi tercüman oluyor, yoksa kendi yönlendirme biçimlerine mi acaba?
Oysa sadeleşmeye ister sadece eşyaları azaltmak gözüyle bakın, ister hayatınızı kökten değiştirecek kapsamlı bir aksiyon planı, tutunduğumuz bir şeyleri bırakmak, kaç yıllık alışkanlıklardan vazgeçmek, hele de başkalarını değiştirmek bir basit listeyle, bir sihirli formülle olacak kadar kolay işler değil. Geçtim kolaydan, gerekli bile değil! Hayatımızı sadeleştirme ihtiyacı veya isteği içinde değilsek, alışverişlerimizle, taksitlerimizle, sosyal medya aşkımızla ve sahip olduğumuz her şeyle mutlu mesut yuvarlanıp gidiyorsak, bize ne sadeleşmekten? Sırf moda oldu diye benimsememiz gereken tatsız bir tavsiye, bir başka kıyas ve stres meselesi olacaksa, hiç olmasın daha iyi.
Sadeleşme reçeteleri, 5 adımlık listeler, altın formüller sonsuz. Ama kendimizle yüzleşmeye ve gördüklerimizi beğenmediğimiz halde devam etmeye cesaretimiz yoksa, mucizeler sadece masal kitaplarında.
Ege