Okura not: Bu bir ön yazıdır.
Yazar, daha önce adını bile duymadığı bir şehre, hayatında önemli değişimler yaratmış bir kadını (bundan sonra “Julia” olarak anılacaktır) dinlemeye gider. Bundan dört yıl önce bir arkadaşının hediye ettiği bir kitap (bknz. Sanatçının Yolu) sayesinde varlığından haberdar olduğu ve adeta gönüllü bir elçi gibi tanıdığı herkesi haberdar etmek istediği Julia’yı dinlemeye.
Yazar, Ortaçağ masallarını andıran kentte yaşadığı deneyimleri paylaşacakken farkına varır ki, Julia’nın yaratıcılığı geri kazanmanın birinci temel aracı kabul ettiği “sabah sayfalarını” neredeyse her önüne gelene anlatmış olmasına rağmen bu platformda yalnızca birkaç cümle ile paylaşmıştır. bknz.
Bu sebeple, bu ön yazının misyonu bu araç hakkında okuru bilgi sahibi kılmak olacaktır. Julia der ki, “Basit olarak anlatmak gerekirse sabah sayfaları, akla gelen her şeyin yazıldığı üç el yazısı sayfadır. Buna kaba olarak beyin sızması diyebiliriz; zaten başlıca amaç da budur.”
Yazar ekler: “Doğrusu yanlışı yoktur. Ayıbı, kayıbı hiç. Yazmamanız gerektiğini düşündüğünüz şeyler geliyorsa aklınıza, yazın ve sonra yırtıp atın.”
Julia, bilgisayarda yazma konusunda ısrar edenleri önce el yazısının getireceği faydaları anlatarak ikna etmeye çalışır, olmazsa, hiç yazmamasındansa tuşlara dokunmasına razı olur.
Yazar, kimilerinin zor/anlamsız/gereksiz kabul edebileceği bu egzersizin kendisi için rehberlik/mucize anlamına geldiğini söyler. Ve okuru, 15 gün sonra okuyacağı “Nijmegen’de 2 Gün” (tercihen yaratıcı bir başlıkla) yazısından önce sabah sayfalarını yapmaya, bu mucizeye ortak olmaya davet eder.
P.S: Yazar, Julia’nın “Sabah sayfaları üzerinde pazarlık yoktur. Sabah sayfalarını atlamayın, kısa kesmeyin.” dediğini hatırlatır, “peki kağıdın boyutları ne olmalı?” diye soracak olan okura “A4’e en yakın ölçü.” cevabını vererek ön yazıyı sonlandırır.
Begüm