Hayır, yanlış yazmadım o çok sevdiğiniz filmin adını, zira bahsetmek istediğim “gelecek” kelimesinin –den hali. Hayatım boyunca geçmişe hayıflanan biri olmadım. Hatta hep söylerim, en anlamsız bulduğum kip dilek şartın hikayesidir (dilbilgisi severler anlayacaktır ne demek istediğimi). Sonuç olarak bir şeyi yapar – ya da yapmaz- arkasında durur, onu kurcalamaz, yaptığım ya da yapmadığım her ne ise onunla gayet güzel yaşarım. Yalnız sınıfta kaldığım konu gelecektir. Aklımda dönüp dolaşır planlar, senaryolar, endişeler.
Başımıza gelenle değil başımıza geleceğini düşündüklerimizle ömrümüzün geçtiği bize yıllardır anlatılmaya çalışılıyor. Biliyoruz, adımız gibi biliyoruz, “gerçekten” başımıza gelenlerin aslında ne kadar az olduğunu. Biz çoğu zaman yalnızca zihnimizde yaşıyoruz kötü senaryoları. İşin üzücü tarafı yeterince –ve boş yere- üzülmüş, bir de üstüne üstlük o anı yok etmiş oluyoruz. O sayılı dakikaları. Zamanında bir yazı yazmıştım, bilindik bugün mucizesine farklı bir bakış açısı getiren Dale Carnegie’den ilham alarak. Evet, bütün mesele yatma zamanına kadar yaşamayı öğrenmekti. İç kemiren endişeleri rafa kaldırmak ve yalnızca o günü yaşamak.
Bu madalyonun bir yüzüydü aslında. Çünkü gelecek yalnızca kötü senaryolarla aklımızı kurcalamıyordu. İple çektiğimiz bir tatil, heyecan duyduğumuz büyük bir kutlama veya uzun zamandır istediğimiz bir iş de pekala bu işi becerebiliyordu. Hiç şüphesiz güzel bir şeyin beklentisi onun kendisinden daha çok keyif verebilirdi ancak dozu iyi ayarlamaktaydı bütün mesele. Zira karnımıza taş gibi oturan endişeler de kelebek konduran hayaller de aslında ortak bir paydada buluşuyordu; bu anı yok etmek.
Şimdi bir tren yolculuğu hayal edelim. Güzel bir yere gidiyoruz. Cam kenarındayız. Yol boyunca etrafın, o anın (yani hayatın) tadını mı çıkarırdık yoksa gözlerimizi sıkı sıkı kapatıp yalnızca varacağımız noktada mı açardık?
Ben zamanında çok tren yolculuğu mahvettim. Aptallıktı, biliyorum. Daha fazlasını yapmaya niyetim yok. O yüzden olmam gereken yere dönüyorum. Tüm zihnimle, kalbimle.
Ve gözlerim açık.
Begüm