Uzun yollar ve yolculuklar, yaratıcı fikirler bulmak için güzel bahaneler. Gündelik işlerimizin hayhuyunda hiç durup düşünmediğimiz binlerce konu emrimize amade. Biz de bayram tatili sebebiyle düştüğümüz İzmir yollarında ”bugünün en büyük dertleri neler, en acil ihtiyaçlar hangileri, kim kimin işini en kolay nasıl çözer” gibi sorularla saksıları çalıştırıp saatleri ve kilometreleri geride bıraktık.
Benim için en önemli ihtiyaçlardan biri (önemli değil de bulunmaz demeliyim sanırım) sadece telefon, mesaj ve internet hizmeti veren, fotoğraf çeken ve en fazla 4-5 uygulamayı çalıştırabilmekle yetinen, ancak şarjı 1 gün değil mesela 1 hafta gidebilen bir cep telefonu. Bu hasretimde yalnız olmadığımı da tahmin edebiliyorum. Hangimiz pek akıllı telefonlarımızı tam kapasiteyle kullanabiliyoruz ki? Dünyanın bir ucunda yıllarca okuyup IT alanında kafa patlatmış zeka küpü mühendisler, en ince ayrıntıları düşünen, en zarif, en ultra teknolojik cihazları geliştiriyor da, biz günün sonunda bu cihazları eltimizi çekiştirmek, şeker baloncuğu patlatmak, koyun animasyonlu kurban tebriği alıp yollamak için kullanmıyor muyuz? Bazılarımız hiç kullanmadığı özelliklerle bezeli bir telefonu tercih ediyor olabilir elbette. Ama bazılarımız için asıl ihtiyaç teknolojik açıdan daha sofistike değil, daha dayanıklı, daha uzun süre hizmet veren telefonlar. Estetikten ödün vermeden bu telefonu geliştirebilen firma geniş kitlelerin ”hep daha hep daha” çılgınlığına hitap edemez, ama niceliktense niteliğe önem veren pek çok kişinin tercihi olabilir. Çünkü pazarlama guruları hepimizi tam tersine inandırmaya çalışsa da, son teknolojik bir cihaza sahip olmak bizi çağdaş, güncel, insan aklının sunduğu sayısız olanakların farkında biri yapmaya yetmiyor. Gerçek ihtiyaçlarımızdan habersiz, önümüze sunulana hayran kalıyor, bir sonraki teknolojinin marifetlerini, işlevinden ziyade, bize pazarlanan hayalin büyüsüyle benimsiyoruz.
Daha fazlanın norm olduğu bir dünyada daha azını talep etmek birçoğumuza ucuzluk, eksiklik, hatta akıntıya karşı kürek çekmek gibi gelebilir. Tam da bu nedenle bu türden talepleri ”daha fazla kalite” üzerinden dile getirmek gerekiyor belki de. Dünyanın sınırsız bir doğal kaynaklar diyarı olduğuna inandığımız o eski güzel günlerde bilinçli bir tüketici olmak, çok fazla çeşitlilik vaadeden ürün veya hizmetleri en uygun fiyata kapatmak olarak tanımlanıyordu. Oysa dünyayı bugün getirdiğimiz noktada, gerçekten ihtiyacımız olan ürün ve hizmetleri belirleyebilmek, onları en kaliteli ve adil şekilde almayı talep etmek önem kazanıyor. Bir düşünün, 50 çeşit yemeği sürekli ”eh işte” pişiren bir yerde mi yemek isterdiniz, yoksa tam istediğiniz 5 çeşit yemeği, mevsiminde ”muhteşem” pişiren bir yerde mi? Hele de bu kez tercihimiz dünyanın pek yakında nasıl bir yere dönüşeceğini de etkiliyorsa…
Ege