Bazı anlar vardır içinize bir sıkıntı düşer, ama tam da anlayamazsınız ne olduğunu. Geçerli bir sebep yoktur belki ortada ama sizi mutsuz hissettiren bir şeyler vardır. Tam da böyle hissettiğim bir zamanda çözümlemeye çalışırken hislerimi, şunu farketmiştim. Sıkıntım, ajandamı açtığımda dolu bir program görmekti. Sadece ve sadece benim insiyatifimde olan sosyal hayat ajandamın yoğunluğuydu bu. Pazartesi akşamı, yurtdışına taşınacak olan arkadaşımın yemeğine katılacak, Çarşamba günü bir başka arkadaşımın yeni başlattığı projesinin partisine gidecek, Cuma günü yeni doğum yapan arkadaşımın çocuğunu görecek, Cumartesi günü ise uzun zamandır görmediğim ve zor bela o güne randevu koyduğumuz kuzenimle kahvaltı edecektim. Ve mutsuzdum! Hepsi tek başına son derece mutluluk verici programlardı belki ama bir araya geldiklerinde benden kıymetli zamanımı çalan, şarj olmamı sağlayan o yalnızlığımdan beni koparan mutsuzluk sebeplerimdi.
Çok net bir şey keşfetmiştim kendime dair. Bir hafta içinde ikiden fazla sosyal etkinliğim varsa mutsuz oluyordum. Gayet tabii şanslıydım, etrafımda benimle vakit geçirmekten mutlu olan insanlar vardı ama problem, hepsine bir anda yetişmeye çalışmamdaydı.
Bunu keşfettikten sonra mümkün olduğu kadar bu doğrultuda yaşamaya başladım ve çok istisnai durumlar olmadıkça haftada maksimum iki program kuralıma uyuyorum. Benim için o pek kıymetli olan uykumu aldığımda, o çok sevdiğim yalnızlığımı doyasıya yaşadığımda, kitaplarım, notlarım, filmlerimle kendime kurduğum dünyamda istediğim kadar kaldığımda, bütün o yemeklere, kutlamalara, sohbetlere kendimi daha çok verebildiğimi gördüm. Belki bugün birilerini kırıyorum o programa “hayır” dediğim için ama o zamanlar da hep aklıma şu sözü getiriyorum,
“İnsanları tamamlayıp kendiniz parçalara bölünemezsiniz.”
Begüm