Maaş bordronuza veda edip kendi işinizi kurmak, ilginç hobiler edinmek, yeni ülkeler görmek, farklı deneyimlere yelken açmak, konfor alanınızın dışına çıkmak… Belki biri belki birkaçı sizin de hayallerinizi süslüyor. ‘’Olur mu, olur!’’ diyorsunuz kendi kendinize, aslında her şey bal gibi de mümkün görünüyor. Gözlerinizde yanıp sönen neon iyimserlik lambaları eşliğinde, bu hayallerinizi sözcüklere döküp eş-dostla paylaştığınızda ise genellikle sıkı bir gerçeklik testine tabi tutuluyorsunuz. Enflasyondan giriyor, doğal afetlerden çıkıyor sevenleriniz. Sen o insanlarla yapamazsın’dan giriyor, rahat mı battı’dan çıkıyor. Felsefe, psikoloji, ekonomi, sosyoloji derken engellerin binbir çeşidi seriliyor önümüze. (Hep sevgiden.)
Hayallerimize küstürülmemek için belki de yakın çevremizden ve sevenlerimizden değil, bize kendimizi iyi hissettirenlerden destek beklemek daha gerçekçi. Çünkü birçok insan için sevmek öncelikle derin bir kaybetme korkusu. İlle de ölüme veya hastalığa, bir sevginin veya aşkın bitimine duyulan korku da değil üstelik. Sevdiklerimizin hep bildiğimiz, tanıdığımız gibi olmasına duyduğumuz gerçek dışı istekten beslenen dipsiz bir yalnızlık korkusu. Acıda, mağduriyette ve korunma ihtiyacında da ortaklar arıyor kendine insanoğlu. Düşecekse beraber düşmek istiyor. (Hep sevgiden.)
Ne olur göz göre göre düşmeyi reddetsek? Bizi bildikleri gibi olmaktan vazgeçsek? Onların beklentilerine uymadığımız için bizi daha az sevecek olan insanlar, zaten en baştan sevmemişler demektir. Ne olur sırf yakınımıza denk düştükleri için ‘yakın çevrem’ dediğimiz insanlardan biraz uzaklaştırsak hayallerimizi? Bizimle aynı şeylere heyecan duyan, gözleri aynı hevesle parlayan, uzaklara baktığında yakını gören yeni insanlardan yeni bir kabile yaratsak kendimize? (Hep bencillikten.)
Basit kurallar ve bir yol haritası
♦ Her hayalinizi törpüleyen birini asla değiştirmeye veya ikna etmeye çalışmayın. ‘Belki de sen haklısın’ deyiverin, gönlü olsun. Ama bu da aranızda geçen son ‘Aslında şöyle bir fikrim vardı, ne dersin’ konuşması olsun. Dersinizi alın.
♦ Sitemkar sohbetleriyle ruhunuzu sıkan iş arkadaşlarınıza bazı günler bir ara verin. Yemeği tek başınıza yemek sizi çok mutsuz edecekse, en azından yemek sonrasında yalnız kalmak üzere zaman ayırın. Küçük ve önemsiz bile olsa ruhunuza iyi gelen bir şeyler yapın. Bir kafede en sevdiğiniz içeceği içmek, bir müzik dükkanında yeni albümlere göz atmak, bir kitapçının raflarında kaybolmak, bir parkta oturup etrafı izlemek veya durup bir sokak çalgıcısının bedava konserinin tadını çıkarmak… Çalıştığınız bina bu tip sosyalleşmelere uygun bir konumda değilse, sakin bir köşe bulup ilham veren bir kitaptan 3-5 sayfa okumak bile, sizi kendi kabilenizin bir üyesi olmaya daha fazla yaklaştıracak.
♦ Sizinle aynı veya benzer hayalleri kuran birileri bir yerlerde mutlaka var. İnanmaktan ve aramaktan asla vazgeçmeyin. Yeni fikirler keşfettiğiniz web forumlarını karıştırın, kalbinizi çarptıran ilanları araştırın, ilginizi çeken konulardaki blog ve sitelere göz atın, yorum bırakın ve iletişim kurmayı deneyin. Birileri mutlaka size geri dönecek.
♦ Diyelim ki bir sohbet sırasında tanımadığınız birinden bahsedildi ve o kişinin yaptıkları sizi etkiledi. Şimdi şurada olsa ona neler neler danışırdım diye düşündünüz. Bu fırsatı kaçırmayın. Ortak tanıdığınızdan sizi en azından e-posta üzerinden tanıştırmasını rica edin. Sonrasında nazikçe bir buluşma talebinde bulunun. Belki de kabileniz için harika bir akıl hocası keşfettiniz!
♦ Ufak ufak açılın. Daha ilk haftalardan 100 kişilik kabile yapacak haliniz yok! Zaten önemli olan nicelikli değil nitelikli bir kabileye sahip olmak. Belki sadece 15 günde bir görüşebildiğiniz 3 kişilik bir kemik kadroda kalacaksınız. Belki de ülkenin, hatta dünyanın öbür ucundan birçok yeni dost edineceksiniz. Önemli olan kabile üyelerinizin size daima moral ve heves aşılayan yapıcı kişilerden oluşması. Olmazı değil oluru işaret etmesi, köstek değil destek olması, deneyimlerini paylaşması ve inancınızı tazelemesi.
♦ İlle aynı yolun yolcusu olmaya gerek olmadığını da hatırlayalım. Hayatını yaşayış tarzına, işini yapma şekline, kendini ifade etme yeteneğine hayran olduğumuz tüm insanlar aslında ortak bir kabilenin üyeleri. Yemeklerini çok lezzetli bulduğunuz bir lokantanın sahibi, esprili bir otobüs şoförü, kendine has zekice bir pazarlama üslubu yakalamış olan seyyar satıcı… İlhamı ille de pek hayati kararların verildiği CEO ofislerinde değil, şehrin kalbinde aradığımız zaman, bulduklarımız bize çok daha gerçek ve samimi gelecek. Yaklaşın, konuşun, sorular sorun. Çünkü her yeni kabilenin önce yeni hikayelere ihtiyacı var.
Ege