Dün saatlerimi aynanın karşısında geçirdim. Yılda yalnızca bir defa saçlarını kestirmek için kuaföre giden bir insan olarak onca saati –söz konusu evleneceğim gün bile olsa- saçımla uğraşarak geçirmenin verdiği iç hesaplaşmanın yanısıra gözlemledim. İçeri girip çıkan kadınları. Saatlerini orada, aynanın karşısında –evet benim gibi(!)- geçirenleri. Saçlarına, kaşlarına, kirpiklerine sayısız şey yaptıranları. Toplumun insana dayattığı güzellik normları çağlar boyunca değişirken tamamen dış etkenlere bağlı olan bu kavrama bu denli tutunmaya çalışmanın bize ne verdiğini, bizden ne aldığını düşündüm. Ve güzel görünmek eninde sonunda birileri içinken –bu dünyada tek başına kalsaydık, kimsenin bu çabaya devam edeceğimize inandığını sanmıyorum- o aynalar gözümüzü kaşımızı değil de, o birilerini aslında daha çok ilgilendiren şeyleri gösterseydi nasıl olurdu diye merak ettim.
Bu hayatta kimlere iyi geldiğimizi, dünyamızın genişliğiyle, cesur adımlarımızla ve ürettiklerimizle kimlere ilham verdiğimizi, bir fikrimizle, bir bilgimizle faydalı bir şey öğrettiğimizi, kayıtsız şartsız sevilmenin muazzam duygusunu kimlere tattırdığımızı, ailenin, dostlukların ve aşkın kıymetini hissettirdiğimizi, kimlerin kendilerinin en sevdikleri halini ortaya çıkardığımızı, samimi bir iltifatla, küçük bir jestle günlerinin daha güzel geçmesini sağladığımızı, kendi dünyalarında bir şeyleri olumlu bir biçimde değiştirmelerine sebep olduğumuzu, bir esprimizle kimleri kahkahaya boğduğumuzu, kimleri gerçekten onlara konsantre olarak dinlediğimiz için hayatlarında fark yarattığımızı gösterseydi ne hissederdik diye düşündüm.
Belki de o kadar uğraşmazdık saçlarımızın ipek gibi, tenimizin pürüzsüz olmasıyla. Yatırımımızı daha çok hareketlerimize, sözlerimize, hissettirdiklerimize yapardık.
Kendinizden pay biçin, en son kimi yalnızca güzel bir yüzü olduğu için hayatınıza almıştınız?
Begüm