Geçtiğimiz Cumartesi gününe kadar, bir türlü beceremediğin şey nedir diye sorsalar yavaş yürümek derdim. Kendimi bildim bileli, acelem olmasa bile hızlı yürüyorum ben. Sadece yürümekle sınırlı değil hız tutkum: Hızlı insanları seviyorum – bahsetmiş olmalıyım bundan. Hızlı düşünen, hızlı karar veren, düşündüğünü hemen yapan, eline çabuk insanlara adeta kayıp kardeşlerim gözüyle bakıyorum.
Oldukça sade bir hayat yaşıyorsanız, bütün bu hız tutkusu pek çok insana yersizmiş gibi gelebiliyor. Ama geçtiğimiz Cumartesi günü, gri ve yağmurlu bir kuzey şehrinin sokaklarında tam 21 km süren bir koşuyu adım adım tamamlamaya çalışırken aklımdan geçen düşünceler bambaşka yerlere götürdü beni. Zamanın havada asılı kaldığını hissettiğim anlarda, yavaşlığa tahammül edemeyen Ege’ye farklı bir yönden baktım. Özellikle stresli veya sinirli olmadığınız halde, siz de hızlı olmaktan vazgeçemiyorsanız, aklımdan geçenler belki sizin de işinize yarayabilir:
* Her şeyden önce, hızlı olmak göreceli bir kavram: Belki yakın çevrenizdeki insanlara göre daha hızlısınız, ama hayat uzun bir koşu. Daima sizden daha hızlıları olacak. Burada hızın yerine istediğiniz sıfatı koyabilirsiniz. Meseleniz ‘ne’ olmak olursa olsun, daha fazlasını olanlar var. Ve mutluluk tam da ‘ne’ olduğumuzu kabullenmekle başlıyor. Kendimizi başkalarıyla kıyaslamadan.
* Çok büyük hedeflere sahip olmak hızımıza anlam katmıyor: Yarışta birinci gelmek bir şey, yarışı tamamlamayı başarmak başka bir şey. Kimi insan için gözünü hedefe kilitlemek, başarmanın altın kuralı. Ama siz de benim gibi çok büyük hedefleri uzun süre taşımakta zorlanıyorsanız, hızınızın sadece bir hedefi tutturmaya değil, başlı başına size keyif vermeye yaradığını hatırlamak iyi gelebiliyor.
* Yarış diye bir şey yok: Yaptığımız her şey, gittiğimiz her yol, yaşadığımız her deneyim bize özel. Başkalarıyla aynı yolu paylaşmak işin güzel kısmı. Ama gerçekte, bu bir yarış değil. Buna yarış demek, bazılarımız için bir motive olma yöntemi, bazılarımız için ancak bir ödül kazanırsak değerli olacağımız hissinin eseri, bazılarımız için ise sınırlarını zorlamanın eğlencesi. Ama asıl yolculuk, binlerce insanla koşarken bile, kendi içimizde koştuğumuz yollar.
Geçtiğimiz Cumartesi gününe kadar, bir türlü beceremediğin şey nedir diye sorsalar yavaş yürümek derdim. Ama artık kabul ettim. Doğamızda, hücrelerimizde hissettiğimiz ve delice sevdiğimiz hiçbir şey için özür dilemek zorunda değiliz.
Ege