Barış mı Dediniz?


Şimdilerde birbirimize “Tek bir dilek hakkın var” desek birçoğumuzun aklına ilk gelen barışçıl bir dünyada yaşamak olurdu. Peki halkayı biraz daraltsak ve kendimize karşı dürüst olsak, günlük hayatımızda ne kadar barışçılız sahi?

Herkes kendi kapısının önünü temizlese dünya pırıl pırıl olur felsefesine inanan biri olarak siyaseti çok iyi bilenlerce sarfedilen teorilerde ben hep kendime dönüyorum. Bu dünya için neler yapabilir, nasıl daha iyi hissedebilir ve hissettirebilirim bunun hesabını yapıyorum.

Alzheimer komşusu kapıyı her çaldığında içeri buyur eden o kadın ya da dalgınlıkla sırasını alan insana çemkirmeyen o adam benim için sosyal medyada barış propagandaları yapan onca insandan daha aktivist! Büyük fotoğraflar peşinde koşup en küçüklerinde tökezlemeyi üzücü buluyorum.

Sözlük karşılığı “uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyle oluşturulan ortam” olan bu kavramın azılı savunucusu bizler önce bir bugünümüze bakalım istiyorum. Hoşgörüye gerçekten hak ettiği yeri veriyor muyuz? Yoksa zamansızlık tahammülsüzlüğe; kendimizi karşımızdakinin yerine koymadaki yetersizliğimiz yargılara mı dönüşüyor? Ve biz farkında olmadan hem mutsuz olan hem de mutsuz eden mi oluyoruz?

Barışa dair o kocaman hayallerimizin ilk adımı etrafımızdaki üç beş kişiyi iyi hissettirmek olsun. Sonra çemberi her gün biraz daha genişletelim.

Hoşgörü ve nezakete zamanımız ve takatimiz olması dileğiyle,

Begüm

Comments are closed.