Beklemek


Beklemeyi sevmiyorum. Ama beklemekten ders almayı sevebiliyorum ara sıra. İstanbul’da hayatın ve aldığımız her türlü hizmetin nasıl da hızlı aktığını ve bunun -eğer benim gibi sabırsızsanız- ne kadar büyük bir nimet olduğunu fark etmek için arada sırada tek bir yurt dışı (hatta şehir dışı) seyahati yeterli. Bir haftadır Texas’tayım ve Türk grubumuzda gözlemlediğim(iz) en büyük sıkıntı her şey için çok uzun kuyruklara girmek ve beklemek zorunda olmak… Basit bir kahve için de, güzel bir yemek için de en az 20, hatta bazen 40 dakika beklemek biz İstanbulluları cinnetin eşiğine getirmeye yetiyormuş meğerse. Kimsenin acelesi yokmuş gibi yaşadığı bu topraklarda, bir bizim acelemiz varmış.

Görünen o ki, karakterimizin bir parçası zannettiğimiz bazı huylar, aslında sosyal çevremiz ve şartlarımız tarafından belirleniyor. Yoksa bütün Teksaslılar böyle rahat ve telaşsız bir karaktere sahip de bir biz miyiz istediği şeyler hemencecik olsun isteyen? Kasiyer önümüzdeki kişiyle tatlı bir sohbet tutturmuşken gülümsemek ve sakince beklemek yerine giderek huysuzlanmak ve isyan etmek sadece bize özgü bir durum mu?

Eline çabuk ve pratik insanları, hızlı ve akıcı bir şekilde hizmet almayı, kendi işlerimi de sallanmadan yapmayı seviyorum. Bütün bunların norm değil de -en azından bana göre- bir şans olduğunu anlamak için de ara sıra yabancı topraklarda sıra beklemek zorunda kalmak bir tür meditasyon gibi. Belki de hayata bizimkinden daha büyük bir güvenin simgesi beklemeyi dert etmemek. Zamanın sandığımız kadar kısıtlı olmadığına, sabrın ise tıpkı üzerinde yürüdüğümüz topraklar kadar geniş olduğuna duyulan inancın temsilcisi.

Can sıkıntısı dediğimiz şey belki de kendi içgüdülerimizin bizi göz göre göre iteklediği bir kara delik. Beklemek ve içinde bulunduğumuz ana odaklanmak da bize bunu fark ettirdiği için hem son derece sıkıntılı hem de bir o kadar değerli. İngiliz psikoterapist ve yazar Adam Phillips “Çocuk olmak sıkıntıya katlanmayı öğrenmektir” der, “yetişkin olmak ise katlanmamayı.” Bu söz beklemenin ve sıkılmanın erdemlerine ters düşüyormuş gibi gelebilir. Ama bizi bu konuya farklı bir açıdan bakmaya teşvik eder aslında: Görmezden geldiğimiz veya içinden çıkmayı reddettiğimiz daha büyük sıkıntıların yanında, bir kafe köşesindeki edilgen bir bekleyiş kesinlikle telafi edilebilir bir şeydir.

Ege

Fotoğraf: Mara Vishniac Kohn

 

Comments are closed.