Sevdiğim bir dostun hamile olduğunu öğrendim. Hem de kendisinden gelen çok sıra dışı bir mesajla: “Bir oğlum olacak. Ama düşünüyorum da, canımı verecek kadar kıymet verdiğim bir varlık bedenimin içindeyken dahi kendimim. Yani değiştirmek istediğim bazı huyları değiştiremiyorum. O zaman insan zamanla olgunlaşan / değişen, ama bazen olgunlaşmayan / değişmeyen bir canlıdır. Ya da ben öyleyim. Ve kendimi gerçekten sevdim. Olduğum gibi sevdim diyecek kadar tanımıyorum kendimi, ama tüm beşer şaşarlığı ile sevdim. Yaptığım hatalar ilginç bir şekilde kendimi sevmeme yol açtı. Bunu seninle paylaşmak istedim.”
Bir anne adayının kendini bu netlikte görebilmesini ve sevebilmesini çok değerli buldum. Uğrunda canını verecek kadar kıymetli bir varlığı günden güne içinde besleyip büyütürken, yine de kendi olma farkındalığını kaybetmemek, sanırım sadece anneler için değil, değerli bir şey uğruna emek veren herkes için önemli bir sınav. Sevdiğimiz insanların, her şeyin üstünde tuttuğumuz hedeflerin, asla bırakamam dediğimiz şeylerin içinde fazlaca eriyip gitmek, çoğu zaman kendilik algımızı bulandırıp insanlığımızın doğal sınırlarını görmezden gelmemizi kolaylaştırıyor. Oysa sevmek ve inanmak, kimliğimizin özünü asla tehdit etmemeli gibi geliyor bana. Sevdiği için zarar veren insanlara katlanmamalı, ya da başkasına onun iyiliği için acı çektiren insanlara dönüşmemeliyiz.
Ne kadar bilgece bir sözdür: Beşer şaşar. Şaşma hakkımız her zaman baki. Yeter ki şaştığımızın farkına varacak kadar bilelim kendimizi.
Ege