Bir Düzen Meselesi (mi?)


The Minimalists’in geçen gün dinlediğim bir podcast’inde, vefat eden aile büyüklerinin evlerini boşaltmak zorunda kalan yetişkin evlatlara geldi söz. Yıllarca soğuk bir bölgede yaşadıktan sonra emekli olan ve hayalindeki o sıcak, tropikal şehre taşınan bir annenin gardırobunda hala 14 tane kışlık palto olmasının nasıl açıklanabileceğini tartışıyordu konuşmacılar.

60 yaşın üstündeki insanlar için, elindekine sahip çıkmak, malına kıymet vermek, ya bir gün lazım olursa diye hiçbir şeyi atamamak ve bir köşeye sıkıştırmak genellikle savaş görmüş, yokluk yaşamış olmanın veya bu tip durumlarla mücadele etmiş ebeveynler tarafından büyütülmüş olmanın belki de doğal bir sonucu. Yoğunluğu değişmekle birlikte, hangimizin anne-babasının evinde anlam veremediğimiz ıvır zıvırlar, asla kullanılmayacağını bildiğimiz eşyalar, kalabalık yapan mobilyalar yoktur ki?

Peki ya bizim evlerimizdekiler? Sırf çok fonksiyonel bir dolabın içinde tam kendileri için tasarlanmış köşeciklere sahip oldukları için mutlu mesut yaşayıp giden, bu düzene kısa sürede alışıveren gözlerimize adeta görünmez olan, hafızamızda gitgide soluklaşan kendi eşyalarımız… Düzenli olmaya düzenli olarak para harcıyorsak eğer, belki de sorun başka yerde. Kutular, çekmeceler, raflar, koliler, ekstra bölmeler, sandıklar ve bazaların çare olamayacağı başka bir ruh halinde. Her eşyanın ait olduğu yerde olması içimizi rahatlatıyorsa, evet kesinlikle düzenli bir insanız biz. Ama düzenli olmaya harcadığımız bu çaba, belki de gereğinden fazla eşyaya sahip olduğumuzun en açık göstergesi.

Çalışma saatlerinizin uzunluğunu, işinizin stresini, çocukları, sorunları, maddi durumunuzu bir kenara bırakın. Bunlar sebep değil, bahane. Sadece kullandığımız eşyalarla yaşamayı seçmek bir tercih meselesi. Kullandığımız eşyaların aynı zamanda sevdiğimiz ve değer verdiğimiz eşyalar olması ise, ikinci ve üzerinde daha fazla düşünülmüş bir başka tercih sadece. Önce hiç düşünmeden biriktirmek, bir noktada kaçınılmaz olarak toplamak, düzenlemek ve kategorize etmek yerine, elemek, ayırmak ve ayıklamakla başlıyor. Her gün yeniden. Ve bir kez alışınca, aslında sandığımız kadar zor olmuyor!

Ege

Comments are closed.