Evlenmeye karar vermişsiniz, mutlusunuz. O büyük karar matruşka bebeği misali size onlarca karar getiriyor kendi içinde. Bunlardan belki de en önemlilerinden biri düğün yapıp yapmayacak olmanız. Aslında sevdiğiniz insanlarla birlikte bu kararı kutlamak istiyorsunuz ama bir yandan bir şeyleri organize etme fikri, toplumun, sistemin sizi hemen “düğün için yanıp tutuşan prenses” modeline sokma isteği sizi fena halde geriyor. Profesyonellerle konuştuğunuzda olayı iyice büyüttükleri için kaçıyor, profesyonel olmayanlarla konuştuğunuzda ise hoş ama gerçekçi olmayan birtakım yorumlarla daha da uzaklaşıyorsunuz konudan. Ve öylece kalakalıyorsunuz. Koca bir soru işaretiyle.
Bundan birkaç ay önce tam da bu durumdaydım. Büyük bir organizasyon gerektirmeyecek, o evet’i diyene kadar bizi canımızdan bezdirmeyecek, gerçekten iyi vakit geçireceğimiz bir kutlama formülü düşünüp durduk. Birçok şey üç bilinmeyenli denkleme dönüştü. Mekan, davetliler, yemek formatı, müzik vs derken yorulup bunaldığımız oldu.
O kadar takmayıp bütün bu sürecin tadını çıkarmayı tabii ben de istedim ama bu bazen oldu bazen olamadı. En sonunda ise çok mutlu olduğum nefis bir akşam geçirdim. Bu süreçte yaptığım bazı çıkarımlar bakarsınız bu düğün dernek mevsiminde birilerinin işine yarar. (Bundan sonrası erkek okurları pek fazla ilgilendirmeyebilir, zira kendileri okumayı çoktan bırakmış da olabilir)
Detaylarda boğulmayın, amaçtan şaşmayın. Mekan, gelinlik, çiçek, pasta, müzik vs. Şüphesiz sizi, stilinizi, hayata bakışınızı yansıtacak biçimde evlenmek istiyorsunuz. Karar verilmesi gereken onca konunun arasında sıkılıp boğulmamak -hayatının en büyük hedefi düğününü organize etmek olanlar dışında- adeta imkansız. Bu yüzden bu konular için minimumda düşünmeye ve hızlı karar vermeye çalışın. Gayet tabii çiçeklerin güzelliği, pastanın lezzeti de önemli ama asıl amacınızı unutmayın, hayatınızı birlikte geçirme kararınızı sevdiğiniz insanlarla bir araya gelip kutlamak. Gerçekten hepsi bu.
Önyargılarınızdan sıyrılın. Gelinlik bakmaya başladığımda kurduğum tek cümle şuydu: “Asla straplez ve kabarık bir şey istemiyorum.” Gelin görün ki kendimi içinde iyi ve rahat hissettiğim tek gelinlik straplez ve kabarık oldu! (Tamam en azından belden kabarık değildi) Bir daha asla dememem gerektiğini tekrar hatırladığım gibi biraz esnek olmanın insana iyi gelebileceğini gördüm. Yalnız burada şunu eklemek isterim, saç ve makyaj konusunda mümkün olduğu kadar “kendiniz” olmanızda fayda var.
Yalnızca sevdiğiniz insanları davet edin. Çok bariz bir kural gibi gözükse de, ihlal edilmesi de bir o kadar an meselesi. ‘Ayıp olur’, ‘o beni düğününe çağırmıştı’ gibi gerekçelerden kendinizi sıyırın. Orada gerçekten yalnızca sevdiğiniz insanlar olsun. Ve gerçekçi olun. Düğün sonrası en üzüldüğüm şey herkese dilediğim kadar zaman ayıramamak oldu, ancak -10 kişilik bir düğünle evlenmiyorsanız- bunun her şeyden önce teknik olarak imkansız olduğunu kendinize hatırlatın.
Sabahtan başlayarak o günden keyif almaya bakın. Evlendiğiniz gün de eninde sonunda 24 saat. Başlayacak ve bitecek. Yanınıza kar kalacak her an için mümkün olduğu kadar rahat ve keyifli olmaya bakın. Küçük aksaklıkların sinirinizi bozmasına izin vermeyin ve ara ara durup etrafınıza bakın. Aşık olduğunuz insanla evleniyorsunuz -umarım!-, sevdiğiniz insanlar çevrenizde. Mutlu olmamanız için gerçekten hiçbir sebep yok.
İlk çıkışta yavaş yürüyün. Tıpkı Ege gibi ben de yavaş yürüyemeyenlerdenim. Ancak fotoğraflarda fırtına gibi geçtiğimi gördükten sonra o gün bir istisna yapsam fena olmazmış dedim. Bir de nefis bir ışık verse de yürüyüş yolunuza mum koymayın derim. Acaba devrilip gelinliğimle beraber beni ateşe verecek mi endişesiyle yürümek ilk tercihim olmazdı.
Sonuçta güzel bir yaz akşamında aşık olduğum insanla, sevdiğim onlarca kişinin arasında evlendim. Sanırım bütün mesele de buydu.
Hepinize mutluluklar.
Begüm