Ege’nin geçen haftaki yazısından hareketle, ben de “sosyal medya kimlikleri” konusundan devam etmek istedim. Özellikle son yıllarda diğer tüm platformların pabucunu dama atan Instagram kimliğinin nasıl zihinleri karıştırabildiği konusundan. Malum, benim o taraklarda bezim yok. Salı akşamı izlediğim Joseph K. oyunundaki “Asosyal değilim, mahremiyeti severim.” cümlesini güzel bir açıklama olarak kullanabilirim.
Şüphesiz bu platformun görsel hazinesini, paylaşmanın ilhamını, fikir beyan etmenin gücünü seven milyonlar var. (Eş zamanlı google sonucuyla 1 milyara ulaştığını ekleyelim.) Herkes orada kendine belirli kimlikler oluşturuyor. Çoğunlukla gerçekte olduğundan daha “güzel”, “havalı”, “akıllı”, “üretken” vs. vs. Peki bunun tam tersi mümkün mü? Bence evet. Yıllardır tanıdığım ve birlikteyken eğlenceli, yaratıcı bulduğum insanların bu platformlarda saldırgan, ukala gibi olumsuz kimliklerle betimlendiğini farkediyorum. Birilerinden bahsederken, çıkarımların sanal bir dünya olması fikri beni düşündürüyor. Ve işte tam da burada o soru beliriyor; herkes aslında kim? Yarattıkları o sosyal medya kimliklerine iyice kaptırıp kendi gerçekliklerinden uzaklaşanlar mı, yoksa bir platform sayesinde kendini bulanlar mı?
Ben etiyle, kemiğiyle, sohbetiyle, gerçek varlığıyla seviyorum hayatımdaki insanları. Ne olduklarından “havalı”, ne de olmadıkları gibi “saldırgan.”
İyi veya kötü, her türlü maskenin bir an önce düşmesi dileğiyle,
Begüm