Uyku benim için kıymetlidir. 7 saatten az uyuduğumda mutsuz, 8 saat uyuyabildiğimde ise kendiliğinden mutlu bir insan olurum. Asla telefonum açık uyumam, hatta onunla ilişkimi mümkün olduğu kadar erken bir saatte kesmeye çalışırım. Birkaç yıldır eski günlerde olduğu gibi başucu saatiyle uyandığım için telefonuma bir alarm görevi yükleyip yatak odama sokmama da gerek kalmadığından keyfim yerindedir.
Ancak birkaç hafta öncesine kadar sabahları bu keyfimi bozan bir şey vardı: “ertele” düğmesi. Kısa süreli bir keyif tattıran ama sonra bin pişman hissettiren bir günah olduğunu düşündüğüm “snooze”. Şunu farkettim, ne zaman o düğmeye basarak kendimi 5 dakikalık anlamsız uykularla avutursam o günüm yorgun ve keyifsiz geçiyordu. Ve ne zaman saati yatağımdan kalkmadan susturamayacağım bir yere koysam-başka bir deyişle erteleme düğmesine basmasam- bütün günü çok dinamik ve keyifli geçiriyordum. Yani “ertele”yle ayrılmamız gerekiyordu!
Bu kendi kendime yaptığım çıkarımın aslında bilimsel bir açıklaması da olduğunu öğrendim. Bedenimiz kendi isteğiyle uyanacağı zaman vücut ısısını ona göre dengeliyor ve uykuyu hafifletiyor ancak alarmla uyandığımızda bu doğal yolu sabote etmiş oluyoruz. Bir de üzerine erteleme düğmesine bastığımızda bedenimize kalkmasına gerek olmadığı mesajını veriyoruz, bu da o güne başlamak için bedenen ve ruhen kendimizi hazır hissetmemizi daha da imkansız kılıyor. Beden tekrar o derin uykuya dönebileceğini zannediyor ve tabii ki sıcak yatak ona fazlasıyla cazip geliyor. Beyin bütün bu isteklere yenik düşüp o kurtarıcı düğmeye basıyor. Bir daha, bir daha. Erteleme sayısı arttıkça beden ve beyin iyice karışıyor. “Kalkıyor muyuz yoksa uykuya mı dönüyoruz?”İşte bu karmaşa tüm gününüzü etkiliyor. O yüzden “ertele” düğmesini bir an önce hayatınızdan çıkarın derim.
Kısa süreli zevkler için bedeli ağır günahlara girmeyin!
İyi uykular.
Begüm
P.S: Uyanmak için alarma bile ihtiyaç duymayan, “vücut saatini kurmuş”ları saygıyla selamlıyorum.