Geçenlerde bir sohbette hasbelkader ünlü olan, benim de yıllar öncesinden tanıdığım birinin eski bir fotoğrafından bahsedildi. Haber değeri taşıyan kısım bahsi geçen kişinin fiziksel değişimiydi.
Hayatımızda dahi olmayan insanları yargılama hakkını kendimizde nasıl bulduğumuzu sorgulayıp o zaman ve enerjiyi daha faydalı şeylere harcasaydık diye hayıflanmayacağım. Çünkü bu hikayede hissettiğim daha da baskın bir duygu var. İnsanların değişime karşı olan tavırları.
Her ne kadar burada yalnızca dış görünüşle ilintili bir örnek olsa da, bunun çeşitli versiyonları vardır; başarılı olan şarkıcının para kazanmak için zamanında yaptığı işler konu edilir mesela. Tırmandığı basamaklar, gelindiği nokta gözönüne alınarak övülmez de, bulunduğu yerden geriye inilen basamaklara takılınır. Ailesinin –kendi seçimi dahi olmayan– meslekleriyle yerilmeye çalışılır. İmkanları bunca kısıtlı olmasına rağmen başarmış denmez asla. “Duydun mu?” diye başlanır.
Bugün yaratıcılığıyla, stiliyle övülen bir insanın geçmişteki tezat fotoğrafları çıkarılır masaya. Kendini yetiştirmiş, gözünü eğitmiş, yol katetmiş denmez yine. Eski halinde kalsa hepimiz daha mutlu olacaktık sanki?
Acaba gelişime bu denli kapalı olmasak mı? Mesela o kızcağızın şu anki halini güzel buluyorsak, “güzel kız” deyip geçmesek mi? “Eskiden çirkinmiş”in altında yatan kötü niyetli zafer duygusunu hiç tatmasak mı?
Zamanında yaptığı işleri günah lekesiymiş gibi ortaya atmak yerine helal olsun demesek mi?
Değişim fırsatı her gün hepimize sunuluyorken geçmişe takılıp kalmayı reddederek biz de yepyeni adımlar atmasak mı?
Begüm