Yarın uyanıp işe gittiğinizde artık size ihtiyaç olmadığını öğrenseydiniz nasıl hissederdiniz?
Düşünün ki işinizi yapmak üzere bir robot görevlendirilmiş. Adı da 724 olsun. Çünkü sizin gibi günde 10 saat, haftada 5 gün değil, 7 gün 24 saat çalışabiliyor. Üstelik asla grip olmuyor, regl sancısı çekmiyor, büyük halası vefat etmiyor. Şikayet, dedikodu, kahve molası, Facebook’ta eski sevgilisinin hayatında saatler harcama gibi fonksiyonları da yok.
‘’Seni severim bilirsin’’ diyor patron, ‘’bu işe de çok emeğin geçti. Ama yollarımızı ayırmaya karar verdik. Zira uzun vadede 724’ün şirketimizin performansı açısından çok daha uygun bir aday olduğunu düşünüyoruz.’’
Yıllar yılı işine vazgeçilmez gözüyle bakan güçlü ve hamarat çamaşırcı kadınların, çamaşır makinesinin icadıyla birlikte tarihe karışması veya gözünden hiçbir şey kaçmayan çok çeşitli hesap-kitap elemanlarının bir bilgisayar programıyla kendini kapının önünde bulması aslında yukarıdaki senaryodan pek farklı değil. İnsanlık tarihi, onca emek ve zahmetle edindiğimiz nice yeteneğin yerini alan milyonlarca yepyeni yeteneğin ve icadın da tarihi. Yine de 1876 yılında at arabasını sürerek para kazanan adam, bir yerlerde motorlu taşıtların icat edilmekte olduğundan bihaber, oğluna gönül rahatlığıyla tavsiye etmiştir bu ‘garantili ve kaçınılmaz’ mesleği. Bir anne kızını telefon santralinde memure olmaya veya daktiloya teşvik etmiştir 50’li 60’lı yıllarda.
Bizi işimizden, kurulu düzenimizden, rahatımızdan eden değişim her zaman mekanik bir şey olmak zorunda değil. Son dönemdeki politik olaylarla kendini ‘güvenli’ işinden ve ‘son derece sağlam’ emeklilik planlarından bambaşka bir yerlerde buluveren hangi devlet memurunun aklından geçmiştir bu kötü senaryo, ‘devlete kapağı attığına’ şükürler ettiği o ilk iş gününde?
Ama hepimiz için hala hayattaki en önemli şeylerden biri çocuklarımızın ders notları, sınav puanları, okul başarısı. Doğru düzgün, güvenli bir iş sahibi olması. Oysa bizler dizilerimizde bir sonraki hafta neler olacağını merak ederken, dünya hızla bambaşka bir yer haline geliyor. Hayata bizden çok daha farklı bakan, bakmakla kalmayıp bir şeyler yapan zihinler tarafından yeniden ve yeniden kurgulanıyor. Bu esnada sırtını çoktan vadesi dolmuş bilgilere yaslayan eğitim ve başarı anlayışımız, elinde cılız bir fenerle sadece bir kaç adım ötesini görebildiği karanlık bir ormanda, ışıltılı bir saray vaat ediyor söz dinleyen çocuklara.
Hadi çocukları belki kandırabiliyoruz ama biz buna gerçekten inanıyor muyuz?
Ege