Elimizi Direksiyondan Çekelim


Bazen kendimi gereksiz bir yükü taşırken buluyorum. Sebebini anlamaya çalıştığımda ise altından birşeyleri kontrol etme isteğim çıkıyor. Bu kimi zaman bir hastalık endişesi oluyor, kimi zaman da sevdiğim bir insana yapıldığını düşündüğüm bir haksızlık. Her birinde konu aynı yerde tıkanıyor. Kontrolün bende olmamasında. Her şeyi olduğu gibi kabul etmenin bir tercih olabildiğini hatırlıyorum sonra. Aslında hiçbir şeyi düzeltmeme gerek olmadığını. Ve bırakıyorum. O an yaşanılan rahatlık hissi öyle iyi geliyor ki, bir daha o yolu unutmayacağıma söz veriyorum.

Kontrol etme çabasının temelinde şüphesiz korku ve gelecek endişesi yatıyor. Eninde sonunda bizi etkileyecek bir şey oluyor o hikayede. Çırpınıp duruyor, en kötü senaryoyu kurgulayabilme yetimizle kendimizi (ve varsa hikayedeki diğer kişileri) perişan ediyoruz. Neyin bizim için (ve onlar için) iyi olduğundan bu kadar emin olmayalım.

Şöyle düşünelim, başkasının kullandığı bir arabadayız. Direksiyona asılmak, bizi ne kadar başarılı kılacak?

İşte hayatta da durum bundan farklı değil. Dünya düzeninde neye inanıyorsak inanalım, ona biraz güven duymayı, gidişatı engellemeye, değiştirmeye çalışmanın boş bir çabadan başka bir şey olmadığını öğrenmek gerekiyor.

İşin ironik tarafı, kontrolü elden bırakmaya karar verdiğinizde birçok şeyin tam da istediğiniz gibi gittiğini veya daha önce hiç düşünmediğiniz bir biçimde geliştiğini ancak sonucun lehinize olduğunu  göreceksiniz. Her durumda siz kazanacaksınız.

Şimdi lütfen elimizi direksiyondan çekelim.

Begüm

Comments are closed.