Hatalar


‘’Başarılarınızdan bir şey öğrenmezsiniz.’’ Son dönemde duyduğum bu cümlede bana dahice gelen bir şeyler var. Gayet basit olmakla birlikte, çoğunlukla aklımıza getirmediğimiz bir gerçeğe işaret ediyor: Hatalarımız sayesinde öğrendiğimize.

Başarılarınızı düşünün. Okumayı söktüğünüz günün sevincini, okuldan mezun oluşunuzun heyecanını, işe kabul edildiğinizi veya terfi ettiğinizi öğrendiğiniz o unutulmaz anı. Çok uğraştığınız bir projenin takdir edilmesi karşısında yaşadığınız gururu ve sevinci düşünün. Bütün bunlar mutlaka çok güzel duygular. Başarılarımız elbette ki içimizdeki yapma ve yaratma cesaretini besleyen, doğru yolda olduğumuzu gösteren güzel dönüm noktaları. Ama gerçekten bize öğrettikleri bir şey var mı, tartışılır. Bir kez anlayıp başardığımız şeylerin zihnimizi eskisi kadar meşgul etmemesi de öğrenmenin ancak nöronlar aktif olarak bir şeyleri çözmeye çalışırken gerçekleştiğini göstermiyor mu?

Oysa toplumsal psikolojinin hepimizi itinayla kaçınmaya teşvik ettiği en büyük korkumuz hatalar: Bir şeyleri hemencecik becerememek, zekamızı gösterememek, diğerlerine yetişememek ve hatta onları geçememek, sabırları tüketmek, sahtekar durumuna düşmek, ele güne rezil olmak… Bugüne dek öğrendiğimiz milyonlarca şeyi, nasıl da düşe kalka, yanlış yapa yapa, nice başka yollara sapa sapa öğrendiğimizi çoğu zaman hatırlamıyoruz.

Ne var ki öğrenmek zahmetli bir süreç. Nadiren hemencecik ve kolaycacık oluyor. Genellikle ter döktürüyor, kaş çattırıyor, hatta uykusuz bırakıyor. Bir tuşa basmak, yeni bir sayfa açmak veya rehberden birini silmek gibi basit ve otomatik değil. Hayatımızın birçok alanı nicedir dönüşüp teknolojiye teslim olsa da, öğrenme süreci hala taş devrindeki seyrini izliyor: Deniyoruz, hata yapıyoruz, hatamızı görüp anlamlandırıyoruz, bu sayede zihnimizde yeni bir bağlantı kuruluyor ve öğreniyoruz.

Elbette her hatanın bedeli aynı olmuyor. Ama her hata mutlaka dersleriyle geliyor. Öğrenmeye açık mıyız?

Ege

 

Comments are closed.