“Fotoğraf” kelimesinin bizdeki ifadesi eskiden ne kadar farklıydı. Mesela benim için Erdek’te anneannemle Foto Sami’ye çektirdiğim karelerdi, sonra babama ayağımda kocaman paletlerimle pozlar verdiğim, ailecek gittiğimiz seyahatlerin, arkadaşlarla kutlanılan doğumgünlerinin güzel anısıydı. “Bakayım nasıl çıkmış” demediğimiz, makinenin içindeki film bittikten sonra fotoğrafçıya götürülüp tab edilmesiyle kavuştuğumuz renkli karelerdi. Elimizde tuttuğumuzda o anları tekrar yaşadığımız, gülümsediğimiz ve belli bir süre sonra yeniden hatırlamak üzere çekmecelere ya da albümlere kaldırdığımız resimlerdi.
Şimdi ise her şey çok farklı. Sanki artık asıl meselenin “hatıra” olduğu fena bir şekilde unutuldu. Herkesin tek endişesi “güzel çıkmak”. İşin komik tarafı aslında kimse kimseyi önemsemiyor, herkesin derdi günü kendisi. Mesela bir grup resmi çekiliyor, sözüm ona hoş bir yemeğin güzel bir anısı, bütün masa adeta telefona saldırıyor nasıl çıktığını görmek için ve yorumlardan ortaya çıkıyor ki herkes yalnızca kendisine bakıyor!
Oysa anı için çekilmemiş miydi o fotoğraf? Yıllar sonra “Ne güzel gülmüştük o gece” demek için? Neden hepimiz bir modelmişiz ve portfolyomuza resim seçiyor gibi davranıyoruz? Nolur kolumuz şişman çıksa, nolur kırışıklıklarımız görünse? Ege’nin dediği gibi, ne olur? (Aramızda profesyonel modeller de olabilir ve onların da “off-duty” hakkıdır.)
Fotoğraflarda nasıl çıktığımızı bu kadar önemsemediğimizde o anıların da tadını daha çok çıkarabileceğiz. Hem unutmayın, kimsenin umrunda değiliz, zira herkes fazlasıyla kendiyle meşgul!
Begüm