Özminimalizm


Kavgaya, anlaşmazlığa, hele de büyüklük taslamaya hiç gelmeyen bir konuya eğilelim mi bugün? ‘Kim daha çok minimalist?’ ya da ‘Kim daha doğru minimalist?’ Hepimiz milli eğitim kapsamında en az bir büyük sınavda ter dökmüş, üstün gelme endişesine düşürülmüş bireyleriz. Bu ergen koşullanmalarımızı bizi mutlu etmediği halde yanımızda uzun yıllar taşımanın bir sonucu olarak, birgün başka bir hayatın mümkün olduğunu gördüğümüzde de o hayatın en ideal temsilcisi olmayı hayal ediyoruz. Yani aslında teşhis basit. Peki ama nasıl tedavi olabiliriz bu idealizm batağından?

Hayatımızı sadeleştirme yolunda bir adım atmaya karar verdiysek, genellikle ilk durağımız eşyalar oluyor. Eve, dolaplara, çekmecelere, gardıroba doldurduğumuz yüzlerce gereksiz eşyadan bir an önce kurtulmak, rahatlamak istiyor deli gönül. Hatta bu temizlik seansları genellikle tek seferde bitmiyor. Elimiz bir kez alışınca sık sık yeniden girişiyoruz eşya ayıklamaya. Çünkü iyi geliyor. Sadece evimizde, odalarımızda değil, ruhumuzda bize yer açıyor en çok. Neyi neden satın aldığımızı daha çok sorgular, daha az tüketir oluyoruz. Az eşyayla yaşamanın hafifliğini hissediyoruz. İşte bu noktada kalabilir ve ömür boyu sade olabilir insan.

Sadeleşmenin bir diğer aşaması -daha üst değil, daha alt değil, sadece bir başka aşaması- ise hayatımızı nasıl geçirdiğimize odaklanmak. İşimizden, yapmayı seçtiklerimizden, zaman ayırdığımız kişilerden memnun muyuz? Hayatımızı gerçekten istediğimiz gibi yaşamak için neleri atmalı, neleri tutmalı, nelere yer açmalıyız? Bir ömrü bu sorunun etrafında kurabilir, hayatını bu sorunun cevabını bulmak ve gerçekleştirmek üzere geçirebilir bir insan. Başkalarının seçimlerinden tam bağımsız olmayı seçebilir ve kendi doğrularıyla sapsade bir hayat yaşayabilir.

Ya da sadeliği hayata geçirmek için seçtiğimiz yol geride daha az ayak izi bırakmak, dünyaya daha az zarar vermek ve yeteneklerimizi başkalarına yardımcı olmak için kullanmak olsun. Bu durumda amacımız sadece az tüketmek değil, doğal ve adil şekilde üretilmiş olanı tüketmek haline geliyor. Minimalizmi tekil hedeflerin çoğul sonuçlar doğurduğu, daha uzun, daha geniş bir yol olarak görüyoruz. Doğal materyallere, dokulara, giyecek ve yiyeceklere öncelik veriyor, sık sık uçağa binmek yerine yakın çevremizdeki rotalara gidiyor, çadır tatilleri yapıyor, gönüllü çalışmalar düzenliyoruz belki de. Kim minimalist olmadığımızı iddia edebilir?

Sadeleşmeyi tasarruf ve güvenle özdeşleştiriyoruz diyelim ki. Minimalizm bizim için, kazandığımız parayı nasıl daha akıllıca ve daha uzun vadeli tatminler için kullanabileceğimize kafa yormak, borçlarımızı bir an önce ödemeye odaklanmak, yarın daha huzurlu olmak adına bugün kimi lüksleri gönül rahatlığıyla ertelemeyi göze almak. İşimizi sevsek bile yeterli birikimi sağlayıp herkeslerden daha önce emekli olma hayalimizin bir diğer adı. İlerde yaşayacağımız güzel ve sakin evin planlarını çiziyoruz uykumuz kaçtığında. Çünkü parayla ilişkisini hayatının merkezine koyabilir ve kusursuz bir minimalist olabilir insan.

Minimalizm bizim için bunlardan biri veya birkaçı veya bambaşka bir şey olabilir. Bizi mutlu ettiği, bize iyi geldiği sürece, kendimizi ve seçimlerimizi hiç kimseyle ve hiçbir şeyle kıyaslamaya ihtiyacımız yok. Bu yolun birincisi, şampiyonu, gözdesi yok. Yolun sonunda madalya hiç yok!

Ege

Comments are closed.