Hayaller ve Gerçekler


Geçenlerde Brian Eno’nun bir sözüne denk geldim: Art is everything that you don’t have to do / Sanat, yapmak zorunda olmadığınız her şeydir.

Mart’ın gelişiyle birlikte 2017’nin ilk 2 ayını geride bırakmış olduk. 1 Ocak’ta bu sene gerçekleştirmek istediğimiz hayaller vardıysa, 60 günün bizi tam olarak nereye getirdiğini görebileceğimiz bir yerdeyiz. Ve tam da şu an, bu cümleme yeniden baktığımda, hepimizin fark etmeden içine düştüğü hatayı bir kez daha tekrarladığımı fark ediyorum! Günlerin bizi bir yerlere götürmesini umarak yola çıktığımız durumlarda pek bir yere varamıyor olmamız, hayallerimizin hep hayal olarak kalmasının temel sebebi olabilir mi? Günleri, hedeflediğimiz, planladığımız ve günden güne hayata geçirdiğimiz küçük adımlarla istediğimiz yere gitmek için kullanmak bambaşka bir bakış açısı. Kurduğumuz her cümleyle, hayatın, şartların, kaderin peşi sıra sürüklenişimizi dile getirmek yerine, hayallerimizin gerçeğe dönüşmesindeki katkı payımızı sahiplenmek için neye ihtiyacımız var?

Bu noktada Brian Eno’nun sanat tanımına geri dönelim. Nihayetinde hayallerimize sahip olmadan da yaşayıp gidebiliyoruz işte. Onları ille de gerçekleştirmemize gerek yok. Ama biz ademoğulları ve havvakızları, yine de dünya döndükçe yeni bir şeyleri denemek ve başarmak peşindeyiz. Gerçekle yetinmiyor, onu değiştirmek istiyoruz. Peki işimizi kolaylaştırmak adına bu sürece sanatımız gözüyle bakabilir miyiz?

Mesele belki 10 kilo vermek, ikinci bir çocuk yapmak veya yaşadığımız yeri değiştirmek, belki bir beceri edinmek veya bir yeteneğimizi hayata geçirmek. Hayalimiz, geceleri uykumuzu kaçıran, gözlerimizi parlatan, üzerine düşünmekten veya konuşmaktan hiç bıkmadığımız bir şeyse eğer, onu bir süreliğine gerçekten de kişisel sanatımız farz edelim. Bizi biz yapan imza nerede? Birçoklarının gerçekleştirebileceği bu hayali biz nasıl icra etmeyi seçiyoruz? Nerelerde hata yapıyor, hangi düşünce kalıbına saplanıp kalıyoruz? Önümüze çıkardığımız engeller neler?

Her hayalin zihnimizdeki en güzel kısmı gerçekleşme anı olsa gerek. Başarının doruk noktası, tatminin zirvesi, tebriklerin gururu… Ama sanatçıyı sanatçı yapan belli ve seçilmiş bir an değil, daha ziyade bir süreçtir. Yaptığına daha yakından bakmanın, yolunda gitmeyeni düzeltmeyi bilmenin, gerekirse silbaştan başlamanın, her zaman pek de eğlenceli olmayan süreci. Hep de soğuk ve yağmurlu geçen gri kış günlerine yenilmemek değil mi asıl sanat? Eninde sonunda güneş açıverir.

Ege

Comments are closed.