Acının Derinlerinde


Bir önceki yazıda bahsettiğim Adam Robinson’la henüz işimiz bitmedi. Bugün konumuz acı çekmek. Tam da havalar biraz güzelleşmişken nerden buldun bu konuyu demeyin! Dünyanın her yerinde, her ülkede, hem geçmiş hem güncel birçok politik veya ekonomik sıkıntı var. Ama bana yine de bizler kültürel olarak daha bir acılıyız gibi geliyor. Ortak dertlerimiz bir yana, bireysel acılarımız da kimliğimizin belirleyici özellikleri. Üstelik bu acıları pek içimize atmıyoruz. Dertleşebileceğimiz can dostlarımız, halden anlayan ailelerimiz, hiç olmadı rakımız var. En lezzetli mezemiz daima acılar.

Bu epeyce geniş duygusal konfor alanının tehlikesi ise sırtımızı acılara yaslamak ve sürekli dert anlatan birine dönüşmek. Acıların bizim kültürümüzde birleştirici bir gücü olduğuna inanıyorum ama bir yere kadar. O epey muğlak ve kişiden kişiye değişen bir yerden sonra ise duygusal olarak esir alınmışlık ve dibe çekilmişlik hissi başlıyor karşı tarafta. İşte Robinson tam da bu noktada devreye giriyor, ‘’Acı çekmek, dikkatimizi kendimize çok fazla vermektir’’ diyerek acının bencil yüzünü hatırlatıyor bize. Herkesten önce kendimiz için bencil. Bu yazıyı hiçbirimizin şahsi, dünyevi, uhrevi, politik, ekonomik, duygusal veya fiziksel acılarını yok saymak, önemsizleştirmek için yazmıyorum. Ama Robinson’un bu cümlesi üzerine lütfen düşünelim biraz. ‘’Gerçeği, sadece acı çekerken gördüğümüze inanıyoruz. Sanki o ana kadar bir yanılsamanın içindeydik ve bunun farkına varamayarak kandırıldık.’’ Acısını madalya gibi taşıyanlarımız için bile böyle değil mi bu? Kendimizi bir tür kandırılmışlığın kurbanı olarak görüp küçümsüyor ve acının en derinine temas edip bir avuç kum çıkartabilmeyi yegane amacımız ediniyoruz. Acı kendi içinde büyüyor, daha da acılaşıyor.

Dün Nasa’nın keşfettiği 7 yeni ve belki de yaşanabilir gezegenin haberi beni çok heyecanlandırdı. 40 ışık yılı uzaktaymışlar galiba. Yani gidebileceğimden değil! Gündelik dertlerimizden ve acılarımızdan bir an olsun başımızı kaldırma fırsatı sunduğu için heyecanlandırdı. Şu sınırsız evrende birer toz zerresi olduğumuz, ve bir toz zerresi iken bile, yeni gezegenlerin peşine düşecek kadar cesur ve maceracı bir tür olduğumuz için…

Acılarımız bizi değiştirebilir, olgunlaştırabilir, yeni insanlar yapabilir. Acılarımız bizi acılaştırabilir, içimizi boşaltabilir, insanlara olan güvenimizi azaltabilir.

Bu esnada yine de birer toz zerresi olduğumuzu hatırlamak iyi gelebilir.

Ege

Comments are closed.