‘’Bu yıl, geçen yıl olduğumuzla aynı insanlar değiliz; sevdiklerimiz de değil. Eğer biz değişirken, değişen bir insanı sevmeye devam ediyorsak bu çok mutluluk verici bir şanstır’’ demiş yazar Somerset Maugham. İnsanın genellikle yaş aldıkça fark ettiği şeylerden biri de, birbirimize verdiğimiz hiç değişmeme sözlerinin tutulabilir olmadığı sanırım. Elbette bu durum sevgimiz, aşkımız veya dostluğumuz yeterince güçlü, samimi ya da derin olmadığından değil. Değişim, tüm arzularımıza ve iyi niyetimize rağmen kaçınılmaz bir şey olduğundan.
Fikirlerinden çok etkilendiğim onlarca yazar ve düşünür bir yana, bugüne kadar beni en çok çarpan dizilerden birinin (Six Feet Under), en sevdiğim karakterlerinden biri (Brenda) ‘’Hayat, içine erdem atıp mutluluk aldığın bir otomat değildir’’ der. Özellikle yılın sonu geldiğinde ve iç muhasebeler tenimize batan bir kazak gibi hissettirdiğinde, hatırlamakta fayda var bunu. Evet belki kendimizi paralayarak çalıştık, ruhumuzu adayarak sevdik, örnek fikirler, tavırlar ve fedakarlıklar sergiledik. Ama yine de istediğimiz kadar mutlu olmadıysak, demek ki mutluluğu yanlış bir şeylerle bağlantılandırıyoruz. İçerde huzursuzuz da sanki dışardan bir teselli bekliyoruz. Sürekli değişen ve kendi iç savaşlarını veren diğer insanlardan medet umuyoruz en çok. Çünkü dışardan baktığımızda her şey tanıdık ve alışıldık. Tepkileri umduğumuz gibi olmadığındaysa bazen onları, bazen de dönüp kendimizi kanatıyoruz.
Bir yılı daha geride bırakırken, kimsenin temelde bize karşı olmadığına inanmayı seçebilir miyiz? Herkes kendi değişim sürecinde, kendi şeytanlarıyla didişiyor. Ucu bize de dokunuyorsa, hepimiz insan olduğumuz için. Hayata bu acılar da dahil. Ve hayır, yeni yıl da farklı olmayacak.
Ama biz her şeye rağmen onu sevmeye devam edeceğiz.
Ege