Geçen gün dinlediğim bir konuşmada ‘’İlginç bir insan olmak istiyorsanız, başkalarıyla aynı fikirde olmamaktan korkmamalısınız’’ diyordu biri. Çoğumuzun daha fazla ilgi çekmek için herkesin peşinde koştuğu en yeni teknolojiye, bizi hayran olduğumuz kişilere benzettiğini umduğumuz son moda giysilere, bizim gibi insanların yaşaması gerektiğini düşündüğümüz ancak borcunu ödemek için ömrümüzün 20 yılını ofis masasına mahkum ettiğimiz evlere yatırım yaptığını düşünürsek, oldukça cesur bir öneri değil mi?
Hayatımızı ilgi çekmek için yaşadığımızda, neyin ilgi çekici olduğuna dair oldukça sınırlı bir yol haritasına mahkum oluyoruz. Genç, güzel, akıllı, yaratıcı, karizmatik, zengin, iyi kalpli, eğlenceli, atletik, gizemli, yetenekli… Oysa herkesin içinde bunlardan çok daha fazlası var. Ve bizi hep de en çarpıcı repliği söyleyen bir TV dizisi karakteri olmaktan çıkarıp gerçek bir insan yapan tam da bu zıt kutuplarımız, çelişen duygularımız, karanlık taraflarımız.
İlgi çekmek için başkalarının yaptığını yapmayı seçtiğimizde, en büyük haksızlığı kendi kendimize yapıyoruz aslında. Hiçe saydığımız, fırsat vermediğimiz hayat kendi hayatımız. Asla gerçekleştirmeyeceğimiz hayaller, hep bir köşede tuttuğumuz istekler, hiç söylemeyeceğimiz sözler, yürümeyeceğimiz yollar… Hepsi içimizde günışığına çıkmayı beklerken, biz bir başkasının rolünü yeniden oynamayı tercih ediyoruz. Bunun ilgi çekici olabileceğine nasıl inandırmışlar bizi? Neyle kandırmışlar, nerede unutmuşuz kendimizi?
Televizyonunuzu kapatın. Telefonunuzu sessize alın. Hep aynı şeyler hakkında konuşan, şikayet eden, en doğrusunu bildiğini düşünen insanlar bırakın vızıldamaya devam etsinler kendi köşelerinde.
Siz bir bilet alın.
Bugün.
Tek başınıza.
Hep gitmek istediğiniz o uzak ve ilginç ülkeye.
Ege