Klasik müzik konserlerinde gözlerimi kapamayı severim. Duyduğum müzikleri kendi zihnimde bambaşka yerlere götürmek, hayal kurmak, görsel uyaranlara, ilham veren bir mola vermektir bu. Bir arkadaşımla bu tercihimi paylaştığımda fikir hoşuna gitse de, “Ama herkes uyuduğumu düşünür.” dediğini hatırlıyorum.
Sahi biz neden bu kadar önemsiyorduk “herkes”i, “başkaları”nı? Onlar olmasaydı neyi aynı, neyi farklı yapardık?
Geçen gün gittiğim bir klasik müzik konserinde yine huzurla gözlerimi kapamaya hazırlanırken aklıma geldi bütün bunlar. Tercihlerimiz, keyfimiz, hayallerimiz ne zaman “başkaları ne der”e baskın geliyordu?
Ve acaba herkesin asıl derdinin kendisiyle olduğu bir dünyada, boşuna endişe ettiğimizi anlasak fena olmaz mıydı? Kimse için sandığımız kadar önemli olmadığımız gerçeğinin hafifliğiyle rahatlasak? Sınıfın iyi öğrencisi olmaya bu kadar hevesli olmaktansa kendimizin kahramanı olmak?
Çoğu zaman mesele başkalarının ne düşündüğünden öte, bizim onların ne düşündüğünü düşünmemizden ibaret. Yani kocaman bir varsayımdan. Seçimlerimizi bu yük olmadan kendimiz için yaptığımızda tarifsiz bir haz duyacağımızdan şüphe yok.
Bu yaz boyunca bir oyuna davet ediyorum sizi. Bir bakalım, her ne yapıyor ya da yapmaktan çekiniyorsak, karar mercii gerçekten kendimiz mi yoksa başkalarının hayali yorumları mı?
Şayet cevap ikincisiyse yazıyı bir daha okuyalım lütfen.
Begüm
P.S: Bu da başlığın hediyesi olsun.