Hayatın anlardan ibaret olduğuna inanırım. El yazısı bir not bulmaktan, aşık olduğunuz insanı öpmekten, anlamlı bir sohbetin eşlik ettiği rakı sofrasında kadeh tokuşturmaktan, sevdiğiniz şarkıyı hiç beklemediğiniz bir yerde duymaktan ibaret olabilir pekala hayat.
O anlarda hissedilen duygu, o yeterlilik hissi paha biçilmezdir. Size geçmişi kurcalatmadığı gibi gelecek için endişe duymanıza da izin vermez. Sizi çepeçevre içine alır. İşte o meşhur anların arka arkaya dizildiği, her defasında gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu düşündüğüm bir yerdeydim. Ubud’daki olağanüstü The Chedi Club’da. Normalde seyahatlerimizi paylaştığımız, şurada yemeden dönmeyin tarzında yazılar yazdığımız bir yer değil burası, zira Chedi Club da bence bir otel değil. Orası hayatta heyecan duyduğum, içime huzur veren ne varsa her şeyin doğru dozlarda bir araya getirildiği kutsal bir yer. Meşhur filleriyle çevrili kapısından içeri adım atar atmaz büyüleyen, duyulan tek sesin su sesi –bir de bazen kurbağa ve kuş- olduğu, kalabalık, kaos, telaş gibi kelimelerin kendine asla yer açamadığı, gözlerimi yemyeşil pirinç tarlalarından, nilüfer kaplı sularından, dengeyi simgeleyen siyah ve beyaz kuğularından, kulağının üzerinde her daim taze çiçekler olan fil heykellerinden alamadığım; odaya bırakılan el yazısı notla, gerçekten düşünüldüğümüzü hissettiren küçük detaylarla, heyecan dolu bir biçimde oturduğum yazı masasıyla içimi ısıtan, hayatta sevdiğim ne varsa –aşk, huzur, sessizlik, az insan, kıymetli iletişim, kitap, yazı, yemek- hepsinin özen, samimiyet ve ince bir zevkle bir araya getirildiği bu kutsal yer benim için gerçekten ideal hayatın simgesiydi.
Bugün orada değilim belki, ama dünyanın öbür ucunda tam da benim gibi düşünen ve hisseden insanlar için kusursuz sayılabilecek bir yerin varlığını bilmek ve burada kurduğum dünyanın içine elimden geldiği kadar o parçaları sokabilmek beni mutlu etmeye yetiyor.
Herkesin kendi olduğu o büyülü dünyayı bir an önce bulabilmesi dileğiyle,
Begüm