Müşterek Düşünceler


“Konuşacak öyle çok şeyimiz var ki.”

Tam da böyle söylemişim bundan neredeyse 1 yıl önce. Yalan da değildi, konuşacak çok şeyimiz vardı. Nitekim konuştuk da, farklı biçimlerde, farklı platformlarda. Bazen bir radyo programında,  bazen bir parkta -mesafeli- bir buluşmada, bazen de posta kutumuza düşen kelimelerde. Yani aslında burada olmasak da biz hep konuştuk, hep yanyanaydık.

Yıllarca sade hayatın biraz daha ötesine, derinine baktığımız bu platform, birçoğunuzla hiç tanışmamış olsak da hep aynı yolda yürüdüğümüzü hissettirdi bize. Bu çok kıymetli duyguyu bize tattırdığınız için önce bir teşekkür borçluyuz her birinize. Her Perşembe günü malum saat kulemizin altında birbirimizle buluşmak, heyecanla zihnimizden, kalbimizden geçenleri paylaşmak bize hep çok iyi geldi. Bundan iki yıl evvel, dünyanın gideceği yönü hiç bilmezken bir yıl duralım dedik. Ve dünya durdu, belki de daha önce hiç olmadığı kadar. Artık geri dönmenin vaktidir derken, bu defa hayat hesapta olan ve olmayan sorumluluklar yükledi bize. Ben bir insan büyütürken, Ege iş hayatının en yoğun döneminde bir şehirden ötekine koşturup durdu. Ama dedim ya, içimiz rahattı. Bir şekilde hep bir aradaydık. Bir önceki yazımda bahsettiğim “plansız samimiyet” vardı hep zihinlerimizde. Ve işte bu karmaşık dönem bir doğuma da sahne oldu. Müşterek Düşünceler’in doğumuna. Bu yeni kitabımız, düşünsel ve bazen de duygusal bu arşivin bize göre temel konu başlıklarına göre yeniden düzenlenmiş hali. İçinde birkaç da yeni sürpriz barındıran.

Çoğu zaman kitap ayracı yerine kurşun kalem kullanan ben, sizden “keşke bütün bu yazılar kitap olsa da altlarını çizip okusak” cümlesini duyduğumda gülümserdim. İşte Müşterek Düşünceler, bu yüzden en çok sizin için yazıldı.

O satırların altını çizmeniz, burada veya değil, Perşembe veya değil, ama hep bir arada olmamız dileğiyle.

Begüm

Comments are closed.