Yıllar önce tanıdığım Romen bir arkadaşım vardı. Bu kızın çocukluğu Romanya’nın komünist zamanlarında geçmiş. Doktora için bursla Fransa’ya gelip ilk seneyi tamamlayıncaya kadar hayatında asla yaz tatili yapmadığını anlatmıştı bana. Henüz ilkokuldayken bile yaz tatillerinde mısır tarlalarında çalışırlarmış. Kısacık çocuk boylarıyla, oldukça uzun bir bitki olan mısırla nasıl cebelleştiklerinden, ne kadar yorulduklarından bahsederdi. Yaz onun için bir sıkıntıydı. Onunla aynı yaşlardayken her yaz maceralı aile tatillerine çıkmış olan bana, oldukça uzak ve acıklı gelmişti bu hatıralar.
Ama şimdi düşünüyorum da, kendi kendimi türlü şekillerde oyalasam bile bitmek bilmeyen uzun yaz günleri, mısır tarlasında çalıştırılmayan benim için de son derece sıkıcı olabiliyordu. Şu cümleyi ne kadar sık kurduğumu hala hatırlıyorum: ‘’Canım çok sıkılıyor.’’ Ki sıkılan çocuklar ciddiye alınmaz ve cevaben o yıllarda -hepinizin bildiği gibi- şöyle denirdi: ‘’Sıkı can iyidir, çıkmaz!’’
Ev işlerine yardım etmeyi ve ufak-tefek basit görevleri bir kenara bırakırsak, hiçbir şey yapmak zorunda olmamak, bazen tüm sıkıcılığına rağmen, bana standart bir çocukluğun en leziz ve yaratıcı kısmı gibi geliyor şimdi. Değerini çoğunlukla sonradan anladığımız bir lüks. Ve nedense tembellik de belki sadece çocukken hakkımız olan bir lüks olarak yer ediyor içimizde. Büyüdükçe tembelliğin yerini hızla çalışkanlık, üretkenlik, verimlilik alıyor. Daha fazlasını yapmak, en iyiyi başarmak isteğine teslim oluyoruz. O devasa mısır tarlalarına gönüllü olarak mahkum ediyoruz kendimizi. Sadece olduğumuz için sevildiğimiz çocuk halimizden, yapabildiğimiz ve başarabildiğimiz için sevildiğimiz, saygı duyulan yetişkinlere dönüşüyoruz. Ama daha mutlu oluyor muyuz, orası meçhul.
Bu sonbahar, belki de 15 yıldır ilk kez, mısır tarlamdan çıkmayı seçtim. İşi gücü serdim, yapılacaklara ara verdim, süresiz bir şekilde tembellik ediyorum. ‘’Güvendeyim, her şey yeterli, daha fazlasını yapmama gerek yok.’’ Sık sık zihnime üşüşen ‘’bir şeyler yapmalıyım’’ düşüncesine bu sözlerle direniyorum. Çünkü sanırım tembellik hakkımız için ilk savaşı önce kendi beklentilerimize karşı vermemiz gerekiyor.
Ege