Sağlığınıza!


Çok sevdiğim biri geçen gün “Ben bu yaz denize girmeyeceğim, selülitlerim çok kötü.” dedi. Üstelik ciddiydi! Üstelik 65 yaşındaydı! Yaş ve estetik kaygılar denklemini bir kenara bırakıp olaya daha geniş bir açıdan bakmak istiyorum. Sağlıklı olmayı, iyi hissetmeyi, bir şeylerin kendi gözüme hoş görünmesini ben de önemsiyorum. Dolayısıyla bu tür konularda hiçbir zaman “boşver”ciliği savunmadım. Ancak burada bana göre bir sınır ihlali var. Başkalarının düşünceleri şu üç günlük dünyada keyfimi kaçırmaya nasıl cüret edebilir, benim derdim bu.

“Yeterince iyi olmadığımıza” inandığımız için insan içine çıkmaktan çekinmek değil mi buradaki mesele? Peki bu hikayedeki insan içi neresi? Paris moda haftasında bir podyum olmadığına göre, en fazla nasıl bir sıkıntı olabilir? Belki birkaç kadın birbirine “Kadının selülitlerine bak.” diyebilir, (ki yüksek ihtimalle aynı gün kendileri aynı yorumlara maruz kalarak) ya da zaten herkes kendi görüntüsünün derdinde olduğu için kimsenin umrunda olmayabilir.

Bir sahil polisi gelip, “Selülitle denize girilemez” diye kimseyi dışarı atmadığı sürece bence bir problem yok. Problem zihinlerimizde, kendimizi bedenlerimizle özdeşleştirmemizde. Nasıl göründüğümüz “biz” değil, bunu yeniden hatırlayalım. Biz, aklımızla, kalbimizle, ruhumuzla ve evet bedenimizle bir bütünüz, ancak yalnızca kendisinden ibaret değiliz. Şüphesiz spor yapmak, dengeli beslenmek gibi kararlarla hayatımızı iyileştirebiliriz. Ancak bu kararları kendimiz için, sağlığımız için alıyor olmakta fayda var. Zira tek motivasyonunuz plajda herkesi büyüleyerek salınmaksa, formunuzu kaybettiğiniz ilk yaz mutluluğunuzu da kaybedersiniz. Siz en iyisi hepsini kendiniz için yapın. Koşun, terleyin, iyi beslenin, ama bir yaz günü deniz kenarında, elinizde bir bira -selülitlerinizle- hayatın tadını çıkarmasını da bilin!

Bırakın insanlar hayranlık duyacaksa yaşama ustası olmanıza duysunlar!

İyi yazlar.

Begüm

Comments are closed.