“Başkalarına ‘evet’ dediğinizde, kendinize ‘hayır’ demediğinizden emin olun.”
İki yıl önce yazdığım bir yazıyı Paulo Coelho’nun bu sözüyle açmıştım. “Hayır” dediğimizde etrafımızdaki insanların bu durumu nasıl karşıladığı, Ege’yle ikimize en çok sorulan sorulardan biri olunca konuya tekrar değinmek istedim.
Geçenlerde bir programa katılamayacağımı söylemek zorunda kaldım. Günlerdir uzun saatler çalıştığımdan, değil karşıya geçecek, yatak odasından mutfağa gidecek halim yoktu. Ve olanca açıklığımla söyledim. Çok önemli bir toplantım çıkmadı, birinin başına bir felaket gelmedi, çok şiddetli grip olmadım. Yorgundum ve dinlenmeliydim.
Verdiğim bu bilginin pek de hoş karşılanmadığını anlayınca düşündüm. Birbirimize yıllardır çeşitli bahaneler üretirken belki de en geçerli sebebin yorgunluk olduğunu unutmuş muyduk? Birtakım adab-ı muaşeret uzmanları bunu açıkça dile getirmenin ayıp olduğunu söylerken en büyük ayıbı bedenimize yaptığımızdan neden kimse bahsetmiyordu?
O çok sevdiğim sözü düşündüm sonra; “İnsanları tamamlayıp kendiniz parçalara bölünemezsiniz.” Dostluklar, ilişkiler, anlar ve anılar şüphesiz çok kıymetliydi, ama hepimiz birbirimizin “tam” hallerini tercih etmiyor muyduk?
Bir seçim yapmanız gerektiğinde önce bedeninize kulak verin. “Başkaları ne der” diye düşünürken bulduğunuzda kendinizi, “ben ne diyorum?” diye sorun. Ancak o zaman parçalara bölünmekten kurtulup sevdiğiniz insanları da tamamlayabilirsiniz.
Yazımı bitirmeden, bahsi geçen konuda sonradan bana hak verildiğini ileterek gönlünüze bir de su serpeyim.
Begüm