Son yıllarda priz peşinde koşuyoruz. Ödümüz patlıyor o küçük, akıllı dünyamız üzerinden ulaşılamamaktan, ulaşamamaktan. Çantamızdan, yanımızdan eksik etmiyoruz şarj kablolarını. Telefona monte edilen yedek pillerden kendi kendine şarj edilebilir ünitelere, sayısız icat bulmuş bizler, mesele kendimiz olduğunda fena çuvallıyoruz. Oysa bizim de sistemimiz pekala muhteşem çalışıyor, o da uyarı veriyor. Fiziksel, ruhsal, zihinsel. Onu doldurmayı neden pek önemsemiyoruz? Kimi zaman bu işlem boşaltılarak yapıldığı için mi aklımız karışıyor acaba? Daha az insan, daha az iş, daha az kelime.
Burada konu yine kendini tanımaya geliyor. Hiç şüphesiz bizi biz yapan onca özelliğimizle hepimiz biriciğiz ancak bize yardımcı olabilecek bir ayrım var. Özünde her birimiz içe dönük ya da dışa dönük yapıdan birine daha yakınız. Bazen içe dönük olduğum fikrini paylaştığımda bu gerçeğe şaşıran insanlar görüyorum. O konuya dair çok fazla yanılsama olduğundan bir başka yazının konusu olsun derim ancak bir başlangıca ihtiyacı olanlar Brian Little’ın şu konuşmasından ilham alabilirler.
Enerjimizi neyin çaldığını ve ona yeniden kavuşmak için nelere ihtiyacımız olduğunu saptamak buradaki asıl mesele. Belki basit bir biçimde uykunuzu daha iyi aldığınızda şarj olacaksınız, ya da sevdiğiniz insanlarla daha çok vakit geçirdiğinizde. Belki hayat temponuzu biraz yavaşlattığınızda ya da belki hareketlendirdiğinizde.
Geçenlerde bende de “pil zayıf” uyarısı çıktı, giydim spor ayakkabılarımı, sabah sessizliğinde sahili adeta kendime kapattım. Hemen %100 oldu oran. O şarj ünitelerinin nerede saklı olduğunu bilmek gibisi yok.
Begüm