İyi bir yaşam için şüphesiz hareket etmemiz gerekiyor ancak bunu düzenli bir biçimde hayatımıza sokmayı ne yazık ki çok azımız başarabiliyoruz. Şahsen benim de sporla aramda uzun süre ateşli bir ilişki olmadı. Bisiklete binmeyi bile öğrenmemiş (evet hala bilmiyorum!) bir çocuk olarak yalnızca biraz bale yaptım, biraz da paten kaydım. Sonuçta hiçbir spor dalına heyecan duymayan ve hiçbir spor salonuna adım atmışlığı olmayan biri olarak büyüdüm. 25’imden sonra yalnızca akşam yürüyüşlerimden ibaret egzersiz hayatıma pilates girdi. Denize nazır bir stüdyoda vücudumu esnetme fikri başlarda çok hoşuma gittiyse de iş çıkışı, aç karnına bir yere yetişme durumu bir süre sonra sıkıntılı bir hal aldı ve pilates maceram böylelikle sonlandı. Öğrendiklerimi evde tek başıma tekrarlamaya devam ettim ve evimin huzurlu ortamında, kimseyle sosyalleşmek zorunda kalmadan, istediğim saatte spor yapmanın gerçekten bana göre olduğunu anladım.
90’larda gittiğim ilk derste tütsü kokusundan fenalık geçirip, bir de üzerine o gün ders veren kişinin intihar ettiğini duyunca pek kısa süreli bir ilişki yaşadığım yoga ise tanıdığım birçok kişi tarafından önerilip duruyordu. Uzaktım, haz etmiyordum. Ne mantığını, ne felsefesini öğrenmeden yüzeysel bir önyargı içindeydim. Bir tek Ayşe’nin (Ferhangil) iknası başarılı olmuş ve kendimi en sonunda bir yoga stüdyosunda bulmuştum. Başlarda her şey harikaydı. Yogaya hayran kalmış, vücuduma ve zihnime yaşattığı o hisle büyülenmiş ve onu hayatıma sokmakta bu kadar geciktiğim için kendime kızmıştım. Ancak bir süre sonra o kalabalıkta kendime yer açmaya çalışmaktan, etrafımdaki insanların ayak bakımı yaptırması gerektiğini düşünmekten ve “yine” koştur koştur bir yere gitmekten hoşlanmadığımdan o deneyimim de sona erdi. Her yogaya gitmediğimde kendimi dünyanın en pis işini yapmışçasına suçlu hissetmem de cabasıydı! Yoganın kendisini sevmiş ancak şartları kendime uygun bulmamıştım, bu yüzden yine evim en doğru seçim olacaktı.
İki ay önce ise koşmaya başladım. Yemyeşil bir sahile iki adım uzaklıkta yaşamanın avantajıyla, üzerinde martıların gezindiği çarşaf gibi denize bakarak huzurlu bir sessizlikte spor yapmak bana çok iyi geliyor.
Birçoklarına göre spor, disiplin işi. Bence, hayatta her şeyde olduğu gibi, sevme işi. Hoşlanmadığınız bir şeyi yapmamak için türlü bahaneler üretebilirsiniz. Aç olur, tok olur, yorgun olur, meşgul olursunuz. Oysa o aktivite iple çekeceğiniz bir şey olursa şayet, bu defa yapmak için her yolu bulursunuz. Mesele, her alanda olduğu gibi, kendinize göre olanı bulmak. Örneğin benim anahtar kelimelerim tek başına, sabah, ev ve açık alan. Bu kelimelere koşu, yürüyüş, pilates ve yogayı dilediğimce karıştırıp tadını çıkarıyorum. Güne vücudumu hareket ettirmiş olarak başlamak, akşamlarımı da daha keyifli ve suçsuz(!) kılıyor.
Siz neyi tercih edersiniz bilmiyorum ama size neyin iyi geldiğini bir an önce keşfedin ve onu gerçekten kendiniz için yapın derim. İnanın kafamızı sağlam tutmanın daha iyi bir yolu yok.
Begüm