Yaşadığımız bu ülkede, cesaret ve haysiyete nasıl da hasretiz. Özü sözü bir, davasını hararetle savunan, hiçbir şeyden korkmayan birilerini gördüğümüzde önünde saygıyla eğilip “ne güzel hala böyle insanlar var” deyip duruyoruz. Peki bedeli ve riski ne olursa olsun o cesareti biz gösterebiliyor muyuz? Yoksa gazeteci, politikacı ya da aktivist olmadığımız için yabana mı atıyoruz kendi hayatımızdaki yerini? Ya da çok iyi biliyoruz da, yalnızca sosyal medya hesaplarımızdan bir şeylere meydan okuduğumuz için mi kendimizi cesur zannediyoruz?
Ben kendi hayatımızın tam da içinde ne yaptığımızı soruyorum. O toplantı masasında aksine inanırken susmamızı, tahammül edemediğimiz o insana sırf konfor alanımız bozulur endişesiyle biat etmemizi soruyorum. Bu hayatın, bu dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesi için zihnimizden fiziksel gücümüze sunacak onca kaynağımız varken elimizi taşın altına koymamamızı soruyorum.
Barışın en azılı savunucusu olmamıza rağmen en yakınlarımıza hoşgörüyle yaklaşmakta sınıfta kalmamız gibi yalnızca büyük fotoğrafın peşinde koşmaktansa objektifi önce kendimize çevirmekte fayda var. Sorumluluklarımız ne olursa olsun dürüstlüğü kendimize borçluyuz. Alın elinize kağıdı kalemi, oturup yazın. Değerleriniz ve hayatınızın uyum göstermediği alanlarda değişimi başlatacak olan tek kişi sizsiniz. Başka seçeneğiniz olmadığı gerçeğine kanmayın, her zaman başka bir yol vardır.
Hem bir dahaki sefere alkışlarken o cesareti, kendimizi de alkışlarız, güzel olmaz mı?
Begüm